Temel iş için başvurmuş. "Önce bilgi testinden
geçmen gerek", demişler ve sormuşlar:
- İnternet ne demektir ?
- İşe giremedim demektir.
Temel
bilim adamı iken bir arkeoloji araştırmaları
konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya
başlar;
-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre
aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Öyleyse
bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır.
Sıra Türkiye'ye gelir ve Temel başlar anlatmaya;
-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre
asağı indik ama birşey bulamadık. Öyleyse
atalarımız telsiz telefon kullanmışlardır.
Temel
askerliğini yapıyormuş. Bölükte kırk ere izin
vermişler. Geç kalırlarsa çadır hapsi var,
ancak iyi bir mazeretleri olursa affedilecekler.
Kırk kişiden otuz dokuzu da geç kalmış, hep
aynı mazeret:
- Atla istasyona geliyordum. At çatladı, tren
kaçtı, geç kaldım.
Derken kırkıncı da tamamlanmış, Temel çıka
gelmiş. "Senin de mi atın çatladı", diye sormuşlar.
- Hayır, demiş. Yoldaki otuz dokuz at leşini
geçemedim.
Temel
bir gün Amerika'ya gitmiş. Temel arabasıyla
dört şeritli geniş bir yolda giderken "speed
limit 50" diye bir tabela görmüş. Yav bu yolda
da bu kadar yavaş gidilir mi diyerek hızını
50 ye düşürmüş. Biraz sonra "speed limit 30"
tabelasını görmüş. Temel söylene söylene 30'a
inmiş. Bir süre sonra "speed limit 10" demiş
tabela. Temel iyice sinirlenmiş ama eli mahkum
10 km hıza inmiş. Yolda yavaş yavaş giderken
bir tabela daha "Welcome To Speed Limit"
Temel
bi türlü ilkokuldan mezun olamamış. Ahali
de öğretmene yalvar yakar "hocam geçir şunu
ne olursun" diye yalvarmış. Hoca;
- Bir şartla demiş. Bütün herkesi toplayın
Avni Aker stadyumuna orada sınav yapacağım
demiş.Neyse efendim toplanmışlar, hoca sormuş
:
- 2 kere 2 kaç eder ? Temel 4 demiş. Bütün
stad hep bir ağızdan;
- Hocam bir şans daha ver, bir şans daha.
Temel
bir gün hakimin karşısına çıkartılır. Hakim
Temel'e sorar :
- Evladım senin adın ne bakim ?
Temel :
- Adım "Temel", fakat "Z" si yok.
Hakim biran düşünür ve Temel'e dönerek der
:
- Evladım, "Temel"de "Z" yok ki !
Temel hemen cevabı yapıştırır :
- Eeeee, biz ne dedik hakim bey ?
Rus
gizli haber alma örgütü KGB, Ruslar hakkında
çok gizli sırları ele geçiren üç ajan yakalamıştı
(Amerikalı, ingiliz ve Temel). Bu ajanlar
bilgiyi güvenlik açısından üçe bölmüş ve herbirinin
diğer iki sırdan haberi yokmuşçasına herşeyi
ayarlamışlardı. Neyse KGB bunları konuşturmak
için işkencelere başladı. Amerikalı kendisine
ait bilgiyi 17.gün ağzından kaçırdı. Sıra
ingilize gelmişti. O da 9. gün çözüldü. Temel`ide
konuşturabilirlerse herşey tamamlanacak. Ama
Temel bir türlü konuşmuyor. Artık 36.gün işkenceden
getirip hücresine kapatıyorlar. Temel kafasını
duvara vurarak:
- Hatırla oni, hatırla oni ...
Bir
gün Temel ile Dursun walkswagen arabalarıyla
gezmeye çıkarlar. Yolda giderken arabanın
motoru bozulur. Arabadan telaşla inerler ve
arızayı bulmaya çalışırlar. Dursun motora
bakmak için ön kaputu açar ve bağırır:
- Ula Temel ! arabanın motoru düşmüş.
Telaşla yolda motoru ararlar. O sırada Dursun
arka kapağı açar ve bağırır:
- Ula şu Almanların işine bak, adamlar arkaya
yedek motor koymuşlar.
Temel
ile Dursun tuttukları balığın dişi mi erkek
mi olduğu konusunda iddialaşmışlar. Temel
çözüm önermiş.
- Yüzbaşıya soralım.
- O ne bilir ki?
- Ama dediği dediktir.
Cemal
ile Temel askerde beraber nöbet tutarlarken,
komutanları bir bakmış Cemal'in elinde bir
mektup, okuyor.
- N'apıyorsunuz, demis komutan. Temel:
- Sevgilimden mektup geldi. Okuma yazma bilmem,
Cemal okuyo bana.
- Peki Cemal'in kulaklarındaki pamuk ne ?
diye tekrar sormuş komutan. Temel:
- Mektubu duymasın diye....
Temel
trene binmis, kontrolör gelmiş, biletinin
İstanbul'a olduğunu, trenin Ankara'ya gittiğini
söylemiş. Temel kendinden emin,
- Peki makinist yanlış istikamete gittiğini
biliyor mu ?
Temel
hastalanmış, fakat hasta olduğuna kimseyi
inandıramamış. Sonunda Temel ölmüş. Mezar
taşında şunlar yazılıymış:
- Öleceğim dedim dedim... İnanmadınız. N'oldu
?
Temel'le
İdris'in stadyuma giderler. Atletler koşarken
temel sorar:
- Ula, bu uşaklar niye koşuyor ?
- Biri birinci gelecek, madalya alacak.
- Peki o zaman öbürleri niye koşuyor ?
Malum
tayfa, yani İngiliz, Alman, Fransız ve Temel
bir adaya düşer. Bunları yerli bir kabile
yakalar ve direklere bağlar. Kabile şefi gelir;
"Benden getiremiyeceğim birşey isteyin, getiremessem
kurtulursunuz, eğer getirirsem derinizden
kano yaparım" der ve suda yüzen kanoları gösterir
bir yandan da. İngiliz, Manchester United
takımının kalecisinin imzaladığı bir futbol
topu ister. Şef çadırdan çıkarır ingilizin
istediği topu. İngiliz daha "ama nasıl olur
falan" demeye kalmadan yüzerler İngiliz'i
doğru suya atarlar. Fransız, 1820 napolyon
şarabı ister ve kıs kıs güler. Şef girer çadıra
bir şişe şarapla çıkar. Fransız da yüzülüp
suya atılır. Alman, bir limuzin ister. Beş
on dakka sonra ormandan bir limuzin gelip
parkeder. Alman da aynı akıbete uğrar. Sıra
Temel'e gelir, "bir çatalınız var mı ?" diye
sorar. Şef, " salak mı bu herif, isteyecek
başka birşey bulamamış mı" diye düşünürken
bir çatal verir Temel'e. Temel çatalı vücuduna
batırmaya başlar ve bir yandanda;
- Alın lan size kano, alın size kano, hadi
bakiim.
Temel
Eczacılık Fakültesini bitirmiş, fakat Eczane
açacak parası yok. Girmiş bir Eczaneye :
- Beyefendi sizde soğan var mı ?
Adam Temel'i başından savmış. Temel bu durur
mu ? Hergün yeni saçma sorularla geliyormuş.
Birgün Eczacı Temel'e:
- Kardeşim senin derdin ne ? demiş.
- Burayı bana sat.
Eczacı kurtulmak için eczaneyi satmış, birkaç
gün sonra Eczaneyi satan adam içeri girmiş,
Temel'e:
- Sizde soğan var mı ? demiş...
Temel adama:
- Evet soğan var ama senin reçeten var mı
?
Temel
gazetede THK'nın paraşüt kursu ile ilgili
ilanını görmüş. İlgisini çekmiş ve hemen başvurmuş.
Kaydını yaptırmış. Teori derslerini bitirmişler
ve sıra ilk atlayışa gelmiş. Herkes heyecanlı
tabii. Hoca;
- Arkadaşlar, ilk atlayışımızı 2000 metreden
yapacağız. Kısaca yineliyorum, atlar atlamaz
3'e kadar sayıp ana paraşüt ipini çekeceksiniz;
o açılmazsa yedek paraşütün ipini çekersiniz
o kesinlikle açılır. Aşağıda sizi bir jeep
bekliyor olacak. Sorusu olan ? ... Yoksa,
iyi atlayışlar. demiş ve herkes uçağa doluşmuş.
Uçak atlama yüksekliğine gelince herkes hazırlanmış
ve başlamışlar atlamaya. Temel atladıktan
sonra öğrendiği gibi ana paraşüt ipini çekmiş
ama paraşüt açılmamış. Töbee.. demiş. Yedek
paraşüt ipini de çekmiş ama o da açılmamış.
Temel büyük bir hayal kırıklığı ile,
- Ula, Allah bilir, aşağıda cip falan da beklemiyordur.
Aritmetik
öğretmeni Temel, öğrencilerinden şikayet ediyormuş;
- "Derste beş kere beş kaç eder", diye soruyorum,
kırk diyorlar. Halbuki beş kere beş yirmi
beş, bilemedin otuz eder.
Temel
İngiltere'ye gidecekmiş. Lisan öğrenmesi gerek.
Dershaneye yazılmış. İlk derste "come", yani
"gel", demeyi öğretiyorlarmış. Temelin kafası
karışmış. Ögretmene sormuş:
- Bu nasıl iştir, come yazıyorsun, kam okuyorsun,
peki, gel olduğunu nasıl anlıyorsun ?
Dursun
koştura koştura kahvehaneye girer ve büyük
bir telaş içinde Temel'e bağırır:
- Ula Temel, koş ! Senin arabayı çalıyorlar.
Yetiş ! Temel de bunu duyar duymaz yerinden
fırlar ve arabasını kurtarmaya gider. Aradan
üç beş dakika geçmeden de çıkar gelir. Gayet
rahattır ve telaşlı da değildir. Kahvehanedekiler
şaşkın şaşkın sorarlar:
- N'oldu, Temel ? Kurtardın mı arabanı ? Temel
de;
- Yok yahu, yakalayamadım. Çok Hızlıydılar,
ama merak etmeyin, plakayı aldım.
Temel
Dursun'la şafakta köprüde buluşmak üzere randevulaşmışlar.
Temel,
- Yatsıya kadar geldim geldim, gelmedim gidersiniz.
Temel
boğazda tekneyle turist gezdiriyor birgün
bir Amerikalıyı alıyor başlıyolar gezmeye.
Amerikalı bir saray görüyor.
- Bu ne kadar zamanda yapılmış, diyor
Temel :
- 5 yılda, diye cevap veriyor.
Amerikalı :
- Yazık bizde olsa 1 yılda yapılırdı.
Biraz sonra bir cami göruyor.
- Bu ne kadar zamanda yapılmış, diye soruyor.
Temel :
- 2 yıl, diye cevap veriyor.
Amerikalı :
- Yazık be bizde olsa 3 ayda biterdi, diyor.
Temel uyuz oluyor duruma. Biraz sonra bi tarihi
yapı daha görüyolar..gene soruyor Amerikalı.
Temel :
- 2 ay, diyor.
Amerikalı yine :
- Yazık be bizde olsa 1 haftada biterdi, diyor.
Temel iyice kıllanıyor.Tam o sırada Boğaz
Köprüsü'nün altına geliyorlar. Amerikalı yukarıyı
göstererek :
- Bu köprü ne kadar zamanda yapıldı, diyor.
Temel şaşkın şaşkın bakışlarla kafayı kaldırıp
:
- Hangisi ? Bu mu ? Bu dün burada yoktu yaa.
Temel
işe girmek için sözlü sınava giriyor. Çok
heyecanlı, bir önceki adaya soruyor:
- Ne soruyorlar ?
- Ayakkabı.
Temel'in sırası geliyor, bilsin diye kolay
soruyorlar:
- Dört ayaklıdır, miyav miyav der. Temel soruyor,
- Bağcıklı mıdır?
Üç
tane Vampir (İngiliz Vampir, Fransız Vampir
ve Vampir Temel) bir uçağa binmiş seyahat
ederler. Aradan bir süre geçtikten sonra İngiliz
vampir acıkır ve uçaktan ayrılarak aşağılara
doğru süzülür. Dolanır dolanır ve ağzı burnu
kan içinde geri gelir. Hemen sorarlar:
-Eeee ne yaptın?
-Şu aşağıdaki arabayı gördünüz mü?
-Evet gördük
-Peki onun yanındaki çifti gördünüz mü?
-Evet gördük
-Peki onlardan erkek olanını gördünüz mü?
-Gördük
-İşte ben onun kanını içip geldim.
Yolculuk devam eder. Bir süre geçtikten sonra
Fransız vampir aralarından ayrılır. O da dolandıktan
sonra geri gelir. Onun da ağzı burnu kan içindedir.
Sorarlar:
-Ne yaptın?
-Şu aşağıdaki evi gördünüz mü?
-Gördük
-Onun yanındaki kütüğü gördünüz mü?
-Gördük
-Ya ona yaslanmış uyuyan adamı?
-Evet gördük
-İşte ben onun kanını içip geldim.
Yolculuk yine devam eder. Sıra Vampir Temel'e
gelmiştir. Uçaktan ayrılıp aşağılara doğru
süzülür. Bir süre sonra o da ağzı burnu kan
içinde geri döner. Sorarlar:
-Eeee sen kimin kanını içip geldin?
-Şu aşağıdaki gölü gördünüz mü?
-Gördük.
-Peki onun yanındaki ağacı?
-Evet gördük
-Ya onun yanındaki direği gördünüz mü?
-Tamam gördük
-İşte ben o direği görmedim...
Temel
ve kardeşi Cemal köpeklerini anlatan bir kompozisyon
yazarlar. Ögretmen: - İkinizin yazısı nokta
virgül aynı nasıl oluyor? diye sorunca, Temel
atılır:
- Tabii hocam, ikimizin bi köpeği var.
Temel
ile Cemal pilot olmaya karar vermişler. Bu
amaçla kursu bitirip diplomalarını almışlar
ve ilk seferlerini yapmak üzere uçakla havalanmışlar.
İnişe geçecekleri sırada Temel, Cemal'e dönüp:
- Şimdi kuleden haber geldi. Bu hava limanının
pisti oldukça kısaymış. Bu yüzden tekerlekler
yere değer değmez frenlere sonuna kadar asıl
ki, pistin dışına çıkmayalım demiş. Az sonra
inişe geçmişler.Tekerlekler yere değer değmez,
Cemal frenlere asılmış. Uçak kıl payı pistten
çıkmadan durmuş. Temel alnındaki terleri silerken
Cemal'e dönüp:
- Bu ne biçim pist ? 50 metrelik yerde uçak
durur mu?
Cemal başını iki yana sallayıp cevaplamış:
- Haklısın Temel... Bir de şu yanlara baksana..
Eni de en az 2 km. var....
Temel
aynı otelde kaldığı zenci ile "Arap, arap
!" diye dalga geçermiş. Bir akşam yatarken
sabah beşte kaldırılmasını istemiş. Zenci
de gece usulca Temel'in odasına girip yüzünü
siyaha boyamış. Temel sabah kalkıpta aynaya
bakınca:
- Tüh beni kaldıracaklarına, yanlışlıkla arabı
kaldırmışlar.
Temel
idamlık bir suç işlemiş. İdam edilmeden önce
en son arzusunun ne olduğunu sormuşlar. Temel
;
- Çin'de Çang Çing Çong diye bir cellat var,
en acısız ve çabuk o yapıyormuş, kafamı onun
kesmesini istiyorum demiş.
Neyse bir sürü masraf yapıp Çang'ı bulup getirmişler.
Temel kafasını koymuş, Çang kılıcı kaldırmış.
Dakikalar geçmiş, Temel sabırsızlıkla:
- Eee hadi keseceksen kes demiş. Çang :
- Ben işimi bitirdim evlat, ama sen sen ol
sakın hapşırayım deme.
Temel
hergün okula giden ve çalışan oğlunun defterinde
tek bir yazı göremeyince nedenini sormuş.
Oğlan:
- Ögretmen tahtaya ne yazarsa aynen deftere
geçiriyorum, O tahatayı silince ben de defterimi
siliyorum.
Bir
gün Temel köpeğiyle tavla oynarken Sümene
Manastırını gezmeye gelen bir turist bunları
görür ve:
- Aaa ne müthiş bir köpek? der. Temel hiç
istifini bozmadan cevap verir:
- O kadar da değil canım son üç eldir mars
oluyor.
Temel'e
benzin fiyatlarının arttığını söylemişler.
Temel:
- Bana fark etmez, ben beşyüzlük alıyorum,
yine beşyüzlük benzin alacagım.
Dursun
ile Temel eski zamanlardan birinde Amerika'da
Kızılderili kafatası avcılığı yapıyorlarmış.
Yakaladıkları her Kızılderili için de belli
bir miktar para alıyorlarmış. Yine günlerden
bir gün ava çıkmışlar, dere tepe dolaşıp Kızılderili
arıyorlar. Neyse gece olmuş, bunlar da kamp
yapıp uyumuşlar. Sabah önce Dursun uyanmış,
bir bakmış etrafları bir alay Kızılderili
ile çevrili. Acele acele Temeli dürtmüş:
- Ula Temel kalk. Zengin olduk zengin.
Temel
bıyık bırakır. Arkadaşları Temel'in bıyığını
görünce sorar:
- Hayırdır nerden icabetti
- Bizde adettir, biz önemli şeylerin altını
çizeriz.
Temel
bir gün arkadaşı Dursun'la pikniğe gider.
Giderken de yolda bir çoban görürler. Çoban
- Selamunaleykum ağalar nerden böyle der.
Temel
- Tahmin et diye cevap verir.
- Tamam der çoban, Siz bu sürüde kaç koyun
olduğunu tahmin edin ben de sizin nereli olduğunuzu,
üstelik eğer bilirseniz size en iyisinden
bir de koyun vereceğim der.
Temel düşünür. Dursun, 97 der bilemez. Temel
174 der ve tutturur. Çoban;
- Nasıl bildin yaw ? Hiç saymadan. Helal olsun
vallaa, seç beğendiğin koyunu al git. Temel
seçer o sırada çoban atılır.
- Ula hemşerim sen Karadenizli misin ?
- Nasıl bildin ?
- Çünkü o kadar koyunun içinden çoban köpeğini
seçtin.
İki
Laz sinek avına çıkmışlar.Dolaşıp ararlarken,
birinin alnına bir sinek gelip konmuş.Laz
usulca arkadaşına alnındaki sineği göstermiş.Arkasından
da Laz hemen namluyu doğrultup ateş etmiş;
sineği de, arkadaşını da vurmuş :
- Bir sizden, bir bizden gitti, diye söylenmiş.
Temel'e
sormuşlar bir kadında aradığın özellik hangisidir,
güzellik mi aptallık mı demişler. Aptallık
demiş Temel. Niye demişler
- Güzellik geçicidir de ondan...
Temelle
Dursun ormanda yürüyorlar.Bir ara Temel Dursuna
sesleniyor :
- Dursun ormanın güzelliğine bak.
Dursun:
- Ağaçlardan göremiyorumki.
Temel
kırtasiye'ye girmiş, tezgahtara :
- Bana bir roman lazım, demiş.
Tezgahtar sormuş :
- Efendim ağır mı olsun hafif mi ?
Temel :
- Farketmez, nasıl olsa arabam dışarıdadır.
Karadenizlinin
biri hemşerisine anlatıyor :
- Dün belediye otobüsüne bindim; yan koltuktaki
adam bilet almamışım gibi bana anlamlı anlamlı
baktı.
- Sen ne yaptın ?
- Bende bilet almışım gibi anlamlı anlamlı
ona baktım.
Adamın
biri karadenizli arkadaşına "eşek" demiş.
Karadenizli sormuş :
- Eşek olduğum için mi arkadaşınım; yoksa
arkadaşın olduğum için mi eşeğim ?
Gazetede
şöyle bir ilan çıkmış : "Bir müdür aranıyor.Yüksek
tahsilli, İngilizce ve Fransızca bilen, askerliğini
yapmış, 30 yaşından gün almamış, boyu 1.85'den
yukarı ve bekar olması gerekir...
Temel başvurmuş :
- Ben demiş, yüksek tahsil şöyle dursun ilk
mektebi bile zor bitirdim.İngilizce de Fransızca
da bilmem.Yaşım 45'den yukarı, boyum 1.67...
- Eeee, demişler.Ne demek istiyorsun ?
Temel gayet ciddi :
- Bu ilanı verdiğiniz müdürlük işi var ya,
ha bu iş için bana güvenmiyesiniz demeye geldim.
Temel
ile Dursun iki tane at almışlar. Fakat devamlı
karıştırıyorlarmış. Hangisi kimin atı belli
değil. O yüzden Temel'in aklına parlak bir
fikir gelmiş ve atın bir tanesinin kuyruğunu
kesmiş. Dursun'un ona inat o da diğer atın
kuyruğunu kesmiş. Temel bu sefer atın bir
tanesine boya ile işaret koymus. Dursun'da
ona inat aynı yere aynı boya ile diğer ata
işaret koymuş. Bakmış ki böyle de olmuyor.
Temel Dursun'a :
- Ha Dursun bak bu böyle olmayacak Beyaz at
benimki, siyah at da seninki olsun, demiş.
Bir
mecliste konuşulurken, Amerikalı :
- Biz Mars'a gideceğiz, demiş.
Alman :
- Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz,
demiş.
Fransız :
- Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz
var, demiş.
Bizim Karadenizli de onlardan geri kalmamak
için :
- Biz de güneşe gideceğiz, demiş.
- Güneşe gidemezsiniz, demişler. Güneş yakar.
Karadenizli gülümsemiş :
- O kadar da enayi değiliz, tabi, demiş. Akşam
serinliğinde gideceğiz.
Temel'e
öğretmeni sormuş :
- Söyle bakalım, 1881'de ne oldu?
- Atatürk doğdu öğretmenim.
- Peki, 1920'de ne oldu?
- Atatürk 39 yaşına bastı öğretmenim !
Temel
BMW almış ve on saatte Trabzon'a varmış. Dönüşte,
BMW ile geri geleceğim karşılayın diye İstanbul'a
telgraf çekmiş. Temel 40 saat sonra varmış,
merakla sebebi sorulunca :
- Bu BMW'lerin ileri beş vitesi, geride ise
sadece bir vitesi var.
Bir
Fransız, bir İngiliz ve bir Karadenizli idama
mahkum edilmişlerdi. Üçüne de son arzularını
sordular :
- Giyotinle mi idam edilmek istersiniz, elektirikli
iskemlede mi, yoksa gaz odasında mı?
Fransız :
- Ben giyotinle idam edilmek istiyorum, dedi.
Hemen giyotini getirdiler, adamı uzattılar.Sonra
da bıçağı olanca hızıyla bırakıverdiler. Ama
o da ne! Bıçak tam adamın kafasını uçuracakken,
son anda birden duruverdi ! Belli ki bir bozukluk
olmuştu.Bıçağı kaldırıp bir kez daha bırakıverdiler.Bıçak
yine aynı yerde tutukluk yapıp durdu.Bir daha
bıraktılar.Yine durunca, çaresiz kalıp adamı
affettiler. Sıra İngiliz'e geldi.O da giyotinle
idam edilmek istedi.Bıçak yine aynı yerde
durmasın mı ! Üç kez tekrarlandıktan sonra
İngiliz'i de affedip idam etmekten vazgeçtiler.
Sonra sıra bizim Temel'e geldi :
- Ha benim ciğerim rahatsızdır, gaz odası
almayayım. Ha bu sizin giyotin de bozuktur
galiba. Onun için elektirik rica edeyim.
Temel
arkadaşlarıyla çukur açıyormuş, bir grup da
çukurları kapatıyormuş. Ne yaptıklarını soranlara
Temel şöyle cevap veriyormuş:
- Bir grup daha var idi, onlar da fidan dikiyorlardı,
bugün gelmediler, biz de bizim işler geri
kalmasın diye çalışıyoruz.
Temelle
Dursun kamyona 6 metre yüksekliğinde eşya
yüklemişler, İstanbula götürüyorlar. Giderken
100 metre ileride bir köprü gözlerine çarpmış.Köprü
yüksekliği 4.50 m. yazıyor.Köpruye 15 metre
kala yavaşlamışlar, etrafa şoyle bir bakındıktan
sonra Dursun Temel'e :
- Gazla uşağum, etrafta polis yoktur.
Trabzon
Asri Mezarlığı'na bir helikopter düşmüştü.
Ankara'dan zayiatı öğrenmek için olay yerine
telefon ettiler. Yetkilinin cevabı şöyle oldu:
- Şimdiye kadar 30 ölü çıkarttık.Hayret bir
şey: Kazdıkça çıkıyor !
Temel
makinist olmuş. Birgün rayda giderken tren
yolu üzerine bir çocuk çıkar. Temel düdüğe
olanca gücüyle asılır ama çocuk kılını bile
kıpırdatmaz. Tren çocuğa gittikçe yaklaşır.
Temel kendi kendine düşünür :
- Acaba çocuğu mu öldürsem, yoksa treni raydan
çıkartıp 400 yolcuyu mu öldürsem.
Bu sorunun içinden çıkamaz. Ve yolculara sormak
üzere arkaya doğru gider. Yolculara sorar.
Tabi ki yolcular canlarının kıymetini bilmektedir
ve Temel'in çocuğu öldürmesini isterler. Olanlar
olur. Ertesi gün gazetelerde :
- Tren kazasında 401 ölü ! şans eseri Temel
kurtulmuştur.
Ve Temel'i mahkemeye çıkarırlar. Hakim sorar
:
- Temel olay nasıl oldu, anlat !
Temel başı önde cevap verir :
- Hakim bey, herşey çocuğun tarlaya doğru
kaçmasıyla başladı.
Temel
dahiliyeciye gitmiş.Doktor ona neyinin olduğunu
sormuş.
- Öksürüyorum, demiş Temel.
- Ne zamanlar öksürüyorsun ?
- Tuvalette otururken kapıyı tıklattıkları
zaman, demiş Temel
Temel
kolej sınavına hazırlanan oğluna yardım ederken
sormuş :
- Su kaç derecede kaynar ?
- Doksan derece, deyince
- Bilemedin, demiş, doksan derecede dik açı
kaynar !
Ufak
bir suçtan hapse düşen Temel'in koğuş arkadaşı
sık sık rahatsızlanmakta haftada bir doktora
gitmektedir. Adamın doktordan her gelişinde
bir uzvu kesilmektedir.Bir gün bacağı, sonra
kolu, eli... Son gelişinde Temel koğuş arkadaşının
kulağına eğilir manalı bir gülümseyişle :
- Uy ! hemşerim sanma ki anlamıyorum. Bana
öyle geliyor ki sen kısım kısım firar ediyorsun.
Karadeniz'de
iddialı bir maç vardı. Rizeli imamlarla, Trabzonlu
imamların maçı. Ama Trabzonlu imamlar zayıftı.
Yenilmemek için ne yapacaklarını düşünürken
Temel onlara akıl verdi :
- Alın, Hami'yi oynatın.
- Yahu hiç olur mu ?
- Olur, olur...Hami hoca diye yutturursunuz?
Neyse, maç oynandı ve Trabzonlu imamlar üzgün
bir vaziyette geri döndüler. Temel merakla
sordu :
- Ne yaptınız yahu? Hami'yi yutturamadınız
mı ?
- Yoo...Yutturduk.Hem çok da iyi oynadı. 2-1
yenildik, tek golümüzüde Hami hoca attı.
- Eeee, nasıl yenildiniz ?
- Hiç sorma Temel...Rize'de bir Van Basten
hocayla , bir de Gullit hoca vardı ki, bütün
takıma yetti.
Küçük
Dursun okuldan dönmüştü. Babası Temel'e anlattı:
- Baba bilirmisin, yer çekimi kanunu olmasa
şimdi hepimiz havada uçacaktık ?
- Vay anasını, dedi Temel. Peki ne zaman kabul
edilmiş bu kanun ?
Temel,
İdris ve Dursun fizik dersindeler.. Hoca sözlü
yapmak için Dursun'u kaldırmış:
- Kalk bakalım Dursun, sıcak bir günde arabanla
gidiyorsun, sıcak arttı ne yaparsın ?
- Camı açarım hocam, demiş.
Hoca atlamış:
-Hah işte o camdan giren rüzgarın ivmesi nedir
?
Dursun tabi almış sıfırını oturmuş. Temel
fizikçinin lazlara kıl olduğunu bildiğinden
korkmakta. Hoca bu sefer :
-Kalk bakalım İdris, deyince Temel iyice korkar.
-Söyle bakalım İdris sıcak bir gün ve arabanla
gidiyorsun.Sıcak arttı ne yaparsın ?
-Ceketimi çıkarırım hocam.
-Daha sıcak ?
-Camı açarım.
-Hah camdan giren rüzgarın ivmesi ne ?
Cevap yok tabi....
-Temel kalk bakalım sıcak bir gün ve arabanla
gidiyorsun...sıcak arttı ne yaparsın ?
-Ceketimi cıkartırım.
-Daha sıcak oldu ?
-Gömleğimi çıkartırım.
-Daha sıcak ?
-Pantolonumu çıkarırım.
-Daha sıcak ?
-Atletimi.
-Çok sıcak?
-Hocam kavrulacağımı bilsem açmam o camı !
Temel
ile Dursun iddialaşıyorlarmış. Temel :
-Ben denize 25 m'den dalabilirim, demiş.
Dursun hemen mudahale edip :
-Yok yapamazsın, demiş. Neyse Temel çıkmış
25 m'lik bi yere, atlamış ve dalıp çıkmış.
Bu sefer Dursun iddiayı daha ileri götürerek:
-Ulan ben de 30 m'den dalarım, demiş. Tabii
bu sefer de Temel itiraz etmiş. Neyse Dursun
da çıkıp dalışını başarıyla tamamlamış. Bu
sefer Temel :
-Ulan ben de 20 cm suya 3.5 m'den dalmazsam...,
demiş.Dursun'dan yine itirazlar :
-Yok yapamassın.
Neyse Temel çıkıp dalışı bi güzel becermiş.Bu
sefer Dursun kıllanmış:
-Lam ben de 20 cm suya 4 m'den dalarım.Tabii
Temel'den hemen muhalefet. Amma velakin Dursun
da dalışı başarı ile tamamlıyor. İyice fitil
olan Temel :
-Ulan ıslak havluya 2.5 m'den dalayım da gör!,
diyor.
Tabii Dursun itiraz ediyor. Sonunda Temel
:
-Getirin bakim havluyu, diyor. Arkadaşları
getiriyor. Temel çıkıyor 2.5 m yüksekliğe
ve atlıyor. "GÜÜÜÜM" !
-Lan kim sıktı bu havlunun suyunu ?
Temel
birgün berbere gitmiş, kulağında volkmeni,
oturmuş berber koltuğuna:
- Biraz kısaltın.
Berber :
- Tamam yalnız şu kulaklıkları çıkar, demiş.
Bizim Temel demiş :
- Olmaz
Berber "peki" anlamında başını sallamış, enselerden
kısaltmaya başlamış.Kulaklara yaklaşmış, makas
kulaklığa takılmış. Berber :
- Birader az çıkar su kulaklıkları, makas
takılıyor.
Temel :
- Yok, kesinlikle olmaz, demiş.
Neyse berber devam etmiş traşa, makas tekrar
takılmış, berber Temel'i bir kez daha ikaz
etmiş, ama Temel yine :
- Yok arkadaş ısrar etme olmaz, demiş.
Berber iyice kızmış ama napsın müşteri nihayetinde,
devam etmiş traşa. Fakat makas tekrar takılınca
dayanamayıp çıkarmış kulaklıkları. Temel birden
yere yığılmış, can çekişiyormuş. Berber korkmuş,
bir o kadar da meraklanmış. Eğilip yerden
kulaklıkları almış, kulağına götürmüş :
- Nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver...
Temel
Avustralyaya Devekuşu avlamaya gidiyor. Orada
malzemelerini hazırlayıp maceraya atılıyor.
Bir virajı dönünce bakıyor 10-15 tane devekuşu,
hemen arabayı durduruyor silahını doğrultuyor;
devekuşları silahı görünce ürkerek kafalarını
kuma gömuyorlar. Temel etrafa bakıyor ve kendi
kendine sinirli sinirli:
- Ulan nereye gitti bu hayvanlar ?
Veteriner
köye gelmiş, hayvanlarda bir hastalık olup
olmadığına bakıyordu. Sıra Temel'in ahırına
geldiğinde hayvanların bazılarının bağlı ve
tahta bacaklı olduğunu görünce şaşırıp sorar
:
- Bunlar neden tahta bacaklıdır ?
- Onlar mı ? der Temel kekeleyerek. Canımız
paça istediğinde bütün hayvanı kesecek değiliz
ya.
Temel
ajan olmaya karar vermiş. Akademiyi zor bela
bitirmiş. İş pratik beceriye kalmış son sınav
da kamufle imiş. Bir oda var ve bu oda da
bir çuval varmış. Birinici adam giriyo odaya
çuvalı üzerine geçiriyor ve juriyi bekliyor.
Juri geliyo ve içi dolu olan çuvalla bi tekme
atıyo. Çuvaldan köpek havlaması geliyo ve
juri beğeniyo "iyi" diyor. Bir ikincisi aynı
şekilde yalnızca kedi miyavlaması yapıyor.
Sıra Temele geliyor ve temelde çuvalı üzerine
geçiriyor juriden bi tekme yiyor ama ses seda
yok. İki üç derken adamlar joplarla vurmaya
başlıyor. Vurmayı kesiyorlar çünkü öleceğinden
endişe etmeye başlıyorlar derken çuvaldan
bir ses geliyor
- Patateees, patateeees...
Trabzon
amigosu seyircilere taktik veriyordu :
- Sağ elimi kaldırırsam demek ki gol kaçırmışızdır,
hep bir ağızdan; Aaahhh diye bağıracağız.
Sol elimi kaldırırsam gol atmışızdır. Hep
bir ağızdan yaşa Trabzon diye bağıracağız.
Eğer iki elimi kaldırırsam, bizim takım gol
yemiştir. O zaman sessizlik isterim. Neyse
maç başladı. Trabzon golü kaçırdı. Amigo sağ
elini havaya kaldırdı. Hep bir ağızdan bağırdılar
:
- Aaaaaahhh.
Sonra bir gol attı Trabzon. Amigo sol elini
havaya kaldırdı. Tribünler ayaktaydı.
- Yaşasın Trabzon.
Sonra bir gol yediler. Amigo iki elini de
havaya kaldırdı. Seyirciler başladılar bağırmaya:
- Sessizlik, Sessizlik...
Temel'e
bak bakalım arabanın sinyalleri çalışıyor
mu, demişler.
- Çalışıyor,
- Çalışmıyor,
- Çalışıyor,
- Çalışmıyor...
Temel
başbakan olucam diye tutturmuş: Memleketin
halini bilen saf bir arkadaşı iyi niyetle
uyarmış :
- Yahu sen deli misin ?
- Şart mıdır ?
Temel
maçta omuzundan sakatlanmaştı. Doktoru tedavi
ediyordu.
- Madem ağrıyor, sıcak havlu koyacaksın.
- Ama doktor, iki gün önce de soğuk buz torbası
koydurmuştun ?
- O iki gün önceydi. İki günde tıpta hiç mi
ilerleme olmadı ?
Bir
kürt ve Temel Amerikaya zengin olmak için
gitmişler. Bir sene sonra aynı yerde tekrar
buluşmak üzere ayrılmışlar. Bir sene sonra
Temel yine aynı şekilde beş parasız buluşma
yerine gelmiş. Daha sonra yanına bir limuzin
yanaşmış ve içinden smokin giymiş bizim kürt
çıkmış. Kısa bir selamlaşmadan sonra, Temel:
- Valla ben hiç bir baltaya sap olamadım der.
Ama görüyorum ki sen oldukça iyi durumdasın.
Kürt:
- Eh işte durum iyi der. Valla bu amerikalılar
salak. Bir fal makinası yaptım. 5 dolara elini
makineye koyuyorsun ve fala bakıyor der. Daha
sonra yine bir sene sonrası için sözleşirler.
Bir sene sonra yine kürt limuzini ile gelir
ve beklemeye başlar. 10 dk sonra tepeden bir
helikopter iner ve içinden bizim Temel çıkar.
Kürt şaşırır. Ulan nasıl olduda bu kadar zengin
oldun? Temel:
- Valla bu amarikalılar çok salak. Ben senin
makineyi biraz geliştirdim. 5 $'a elini veriyorsun
fala bakıyor. 10 $ vermezsen elini geri alamıyorsun.
Temel'i
tanık olarak bir mahkemeye çağırmışlardı.
Savunma avukatı, tanığa sordu:
- Olayın ceryan ettiği yere ne kadar mesafedeydin
? Temel cevap verdi:
- Tam 12 metre 54.5 santim uzaklıktaydım !
- Yani koskoca mahkemeye, olay yerine tam
12 metre 54.5 santim uzakta olduğuna dair
kuyruklu bir yalan mı söylüyorsun ?
- Niye yalan olsun, elbet o kadar uzaklıktaydım
!
- Peki, nasıl böyle milimi milimine söyleyebiliyorsun
?
- Bunu safın biri sorar diye cetvel ile daha
önce ölçmüştüm !
İki
boyacı olan Temel ile İdris bir bayrak direği
boyama işini almışlar. Bu iş için ne kadar
boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye
çalışmışlar. Çapını ölçmek kolay olmuş ama
yüksekliği, onu ölçmek için Temel İdris'in
omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine
ulaşamamış. İdris;
- Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyim
deyip Temel'in omuzlarına çıkmış ama gene
aynı sonuç.
Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına
iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını
sormuş. Temel ile İdris sorunu anlattıktan
sonra, adam direği yerden güç bela söküp yere
yatırmış. Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten
sonra yoluna devam etmiş. Adam gittikten sonra
İdris'le Temel bakışıp gülüşmüşler :
- Aptal herife bak ! Biz ona yüksekliğini
sorduk o bize uzunluğunu ölçtü verdi.
Temel
ile fadime hayli zamandır birlikte yaşıyorlarmış.
Fadime evlenmek istiyor, ama Temel bu konuda
biraz ihmalci davranıyormuş. Yıllar böyle
geçmiş. Birgün fadime konuyu Temel'e tekrar
açmış:
- Temel artık evlensek derim, sen ne dersin
?
Temel umutsuz, başını sallamış:
- Ha bu yaştan sonra bizi kim alır Fadime
?
Temelle
Dursun bir gün balık tutuyorlarmış. Bütün
gün uğraşmalarına rağmen bir balık tutabilmişler.
Sonra balık senin olacak, benim olacak diye
tartışmaya başlamışlar. Temel demiş ki "birbirimize
vuralım, hangimizin sesi çıkmassa balık onun
olsun. "Tamam" demiş Dursun. Önce Temel başlamış.
Vurmuş vurmuş Dursun'dan hiç ses çıkmamış.
Sonra Temel
- Tamam ben vaz geçtim. Balık senin olsun.
|